1915 ASUR-KİLDANİ ve ERMENİ OLAYLARI

O kitap, bu kitap..

Hirant DİNK suikastinden sonra, solcu hareketler Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde, sempozyumlar düzenlediler. Adımın Ramazan oluşu, Aslında beni dinci, rabıtacı olarak gören, yani hiç sevmeyen bu solcu kesim, yillardır sahada kompırodor burjuvaziye karşı proleter işçi sınıfının yanında yer alarak, vermiş olduğum sınıfsal mücadeleden sempatisini kazanmış olsam gerekki benide davet ettiler.
Sempozyumu sunan, unvanı doktor olan beyefendi salona yüksek sesle söyle hitab etti. Türkiye cumhuriyeti jenosid uyguladığı 2,5 milyon ermeninin hesabını vermelidir dedi.

Buna itiraz eden şahsıma , salondan biri yüksek ses ile, siz Osmanlı’nın avukatımısınız al bu kitabı oku.

Evet…..!

Aynen öyle dedi. Bende Urfa kildani papazı sayfo urhoy’un 1920 de Fransa’da yazdığı, Fransızca ve İngilizce basılan, daha sonra Josef nacim tarafından Türkçeye çevrilen bu kitap 1999 yılında İsveç Mezopotamya enstitüsü tarafından basılmış bu kitap ile birlikte onlarca kitabı irdeleyerek, edindiğim bilgileri aşağıdaki makalemde bulacaksınız.

Değerli sayfa arkadaşlarımın ve kamuoyunun bilgisine arz olunur.

ERMENİ TAŞNAK TERÖRÜ LÂNETLENMELİDİR!..

ABD Başkanı Joe Biden, 1915 olaylarıyla ilgili 24 Nisan 2021’de yaptığı açıklamada,
“Amerikan halkı 106 yıl önce bugün başlayan soykırımda hayatını kaybeden tüm
Ermenileri saygıyla anıyor” ifadesiyle, Anadolu’da yaşanan ve emperyalist güçlerce kendi
çıkarları için daha önce zemini hazırlanan Müslüman-Hıristiyan çatışmasını gündeme getirdi.
Konuyu objektif olarak araştıran birçok tarihçi, 1. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) bölgedeki bazı köy ve kasabalarda yaşanan olayların, Ermeni teröristler ve onlara karşı kendilerini savunan Müslüman halk arasında yaşanan bir “mukatele” (karşılıklı vuruşma) olayı olduğu sonucuna varmıştır.
Bir örnek olarak, Amerikalı bilim insanı Justin McCarthy (1995:128), savaş ortamında cereyan eden karşılıklı çatışmalardaki ölümleri irdelerken; “Bir grubun kayıplarından bahsedip, diğer bir grubun kayıplarından söz etmemek, ortaya sadece etnik değil, aynı zamanda insanlık felâketinin yanlış bir tablosunu koyar. Sayı olarak Müslümanlar Ermenilerden çok daha fazla kayıp vermişlerdir. Her ikisi de büyük kayıp vermiş olan Müslüman ve Ermenilerden her hangi birini öldüren, diğerini de ölen olarak varsaymak hiçbir teoriye uymaz. Müslüman ve Hıristiyanların her ikisi de öldürmüş ve her ikisi de ölmüştür.” tespitini yapmaktadır.

Bu duruma nasıl gelindi? Kısaca belirtmek gerekirse, Batı emperyalizminin Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahalesiyle birlikte, “Ermeni sorunu” da uluslararası alanda tarihte ilk kez Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarında (1878) yer aldı. Balkanlardaki Hıristiyan halkları Osmanlı Hükümeti’ne karşı ayaklandırarak önemli sonuçlar elde eden emperyalizm, uygun ortamı hazırlayıp, aynı taktiği bu kez Doğu Anadolu’da; Silahlılar, Kara Haç, Armenegan, Hınçak, Taşnak vs. gibi Ermenici terör örgütlerini kullanarak uygulamaya girişti.

Oysa emperyalizmin tahrikleri öncesinde, Osmanlı-Ermeni ilişkileri sorunsuzdu. Öyle ki, 1878’den önce, Osmanlı literatüründe “millet-i sâdıka” (güvenilir millet) olarak anılan Ermeni halkının pek çok ferdi, devletin yüksek mevkilerinde önemli görevlerde bulundu. Örneğin, 19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle; 29 Ermeni paşa (general) rütbesi aldı. 22 Ermeni bakanlık (Dışişleri, Ticaret, Maliye, Posta vs.) yaptı. Ohannes Hüdaverdiyan Meclis-i Mebusan/Parlamento (1876) Başkan Vekili yapıldı. 33 Ermeni mebus/milletvekili oldu. 7 Ermeni büyükelçi, 11 Ermeni başkonsolos ve konsolos görevinde bulundu. 11 Ermeni darülfünun/üniversite öğretim üyeliği yaptı. Çok sayıda Ermeni devletin çeşitli yönetim birimlerinde başkanlık ve müdürlük görevini ifa etti. Keza vilayet ve kaza yönetimlerinin çeşitli bölümlerinde de yüzlerce Ermeni memur görevlendirildi. Osmanlı’nın Darphane yönetimi Düzyan ailesine; Baruthane yönetimi Dadyan ailesine; saray, cami, garnizon vs. gibi mimari eserlerin inşası da Balyan ailesine verildi (İzgi 2002:11-12).

Osmanlı tebaası olan birçok Müslüman toplumun (Zaza, Kürt, Laz, Karapapak vs.), fertlerinin ulaşamadığı bu imkânlara, Ermeniler, hem etnik hem de Hıristiyan dinî kimliklerini muhafaza ederken bile rahatlıkla sahip olabilmişlerdi. Açıkçası, Ermeni toplumu için pozitif bir ayrımcılık yapılmasına rağmen, bu toplumu yöneten Ermeni Patrikliği ile Ermenici silahlı komiteler el ele verip, kendilerine Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir “Ermenistan” devleti kurma vaadinde bulunan emperyalist güçlerin hizmetine girerek, sonuçta hem Ermenitoplumunun hem de Müslüman halkların perişan olmalarına sebep oldular (Başbuğ&Duran, 2019:37).

McCarthy, bölgedeki Ermeni nüfusu konusunda yaptığı detaylı incelemenin sonucunu çok net olarak şöyle ifade eder: “Ermenistan diye iddia edilen bölgede, yani ‘Altı Vilayet’te (Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas, Van), nüfusun sadece % 17’si Ermeni’dir.”

Silahlı mücadeleyi esas alan Ermeni örgütleri, bölgenin birçok yerleşim biriminde sivil Müslüman ahaliye ve güvenlik güçlerine saldırılar düzenleyip isyanlar çıkardılar. Rusya, Tiflis, Erivan ve İran sınırlarından aktardıkları silah ve cephaneyi depoladıkları Ermeni okullarını ve kiliselerini dahi terörist faaliyetleri için kullandılar. “Ermenistan” yapmak istedikleri bölgedeki Müslümanlara yaşama hakkı dahi tanımama kararları aldılar.

Bu hususu, Ermenistan Ulusal Bilim Akademisi Doğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Nikolay Hovhannisyan (2005:51-52), şöyle itiraf etmiştir: “İlk aşamada Ermeni sorununun izlediği sürecin birincisi, Batı Ermenistan topraklarını Ermeni hâkimiyetinde tutmak, Osmanlı yöneticilerinin teşvik ettiği Türklerin, Kürtlerin ve Çerkezlerin ele geçirmelerine imkân vermemekti. Toprak kaybı Ermenilerin kaçınılmaz biçimde yok olmalarına yol açacaktı, çünkü toprak, bir ulusun etnik bir varlık olarak ayakta kalması açısından tek güvenilir temeldir.”

Ermenici örgütler, işte bu nedenle bölgedeki Müslümanların nüfusunu azaltmak için, baskı, zulüm ve katliamların her türlüsünü uygulayarak, onları asırlardır üzerinde yaşadıkları yurtlarından çıkartmaya, göçertmeye ve imha etmeye kalkıştılar. Ermenici çetelerin terör eylemleri; Bitlis, Dersim, Diyarbakır, Erzincan, Erzurum, Genç, Harput, Kars, Malatya, Maraş, Muş, Sivas, Urfa, Van gibi bölge illerinin yanı sıra; Kayseri, Trabzon, Adana, İzmir, İstanbul vs. gibi illere de yayıldı, bombalar patlatıldı, sabotajlar yapıldı, suikastlar tertiplendi. Özellikle Doğu Anadolu’nun kırsal alanlarında Müslüman halka yönelik tüyler ürpertici katliamlara girişildi. Ermenici komitelere destek vermeyen Osmanlı tebaası Ermeniler de hain ilan edilip öldürülmekten kurtulamadılar.

Taşnak terör örgütü, yayınladığı bildiride çılgınlığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu: “Türk’ü, Kürd’ü her yerde, her türlü şartlar altında vur. Gericileri, sözünden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainlerini öldür, intikam al!..”

Taşnak çetelerinin Müslümanlara yönelik gerçekleştirdikleri vahşiyane saldırı ve katliamlarının kanıtları, Ermenistan Devlet Arşivi’nde (Gosarhiv Armenii) de mevcuttur.

İşte bir örnek: Ermeni Sovyet tarihçisi A. A. Lalayan, SSCB Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nün çıkardığı İstroriçeskie Zapiski dergisinde (1938/sayı 2), Taşnakçı bir Ermeni subayının Van’ın Beyazıt-Vaaram bölgesinden yazdığı şu tüyler ürpertici raporunu neşretti: “Basar-Geçar’daki Türk nüfusu ayırt etmeden imha ettim. Bazen kurşunlara yazık olmasın dersin ya. Bunlara karşı en etkili yol, çarpışmadan sonra sağ kalanları toplayıp kuyuların içine tıkmak ve bir daha dünyada bulunmamaları için yukarıdan ağır kayalarla ezmek. Ben de öyle yaptım. Bütün erkekleri, kadınları ve çocukları topladım, benim tarafımdan atıldıkları kuyuların içinde kayalarla ezerek hepsinin hayatına son verdim.” (Perinçek 2006:17).

Taşnak örgütünün Boston’daki arşivinin açılması durumunda, asıl soykırımı kimin yaptığına ilişkin tüm gerçeklerin ortaya çıkacağı muhakkaktır.

Rusya’nın Erzurum Başkonsolosu General Mayevsky şöyle der: “Ermeni komitelerinin liderleri o derece vahşet uyguladılar ki, kendi öz milletlerine bile acımadılar. Bütün maksat ihtilal çıkarmaktı. Propaganda şu şekli aldı: Ermenilerin bağımsızlığı için kan dökmek gerekir. Ermeni komitecileri her vasıta ile ihtilal çıkararak Avrupa müdahalesi arzusundaydılar. Kürtleri de Ermeniler aleyhine teşvik edenlerin komiteciler olduğunda şüphe yoktur.”

Mayevsky’nin bu tespitinden de anlaşılacağı üzere, yüzyıllardan beri bölgede yaşayan Arap, Azeri, Karapapak, Kürt, Türkmen, Zaza gibi Müslüman halkların Ermeni toplumu ile bir problemi yoktu. Zaten asırlardır hep bir arada yaşamıyorlar mıydı? Sorun elbette Ermeni halkı değil, emperyalistlerin oyuncağı olup, bölgenin huzur ve asayişini bozan Taşnakçı teröristlerdi.

Taşnakçılar, Zazaların ve Kürtlerin neredeyse tüm yerleşim birimlerinde tüyler ürpertici katliamlara girişerek, oluk oluk masum insanların kanını akıttılar. Diyarbekir şehir merkezinde 1 Kasım 1895’te yaşanan Ermeni terörü dehşet vericidir: Müslümanlar Cuma namazı kılmak üzere camilerde bulundukları bir sırada, Ermeni fedaileri Cemi-i Kebir, Fatih Paşa, Behram Paşa, Ali Paşa, Sultan Sasa [Zaza] camilerine hücuma kalkıştılar. İslâmları camilerin avlu ve çevresinde şehit ederek arzuladıkları kargaşalığı çıkarmayı başardılar. Olaylar iki gün boyunca sürdü. Ermeni evlerinden atılan kurşunların karşısındaki sokakta bulunan dükkânlardan beş yerde birden yangın çıktı, yangını söndürmek isteyen memur ve askerlere de ateş açıldı. Yangının gittikçe çevreye yayılması sonucu Diyarbekir çarşısında, 677’si cami ve mescitlerin vakfı, geri kalanları da İslâmlara ait olan toplam 870 dükkân yandı. Çatışmalarda her iki taraftan 370 kişi öldü, 200 kişi de yaralandı. Taşnakçı Ermeniler, daha sonra Çermik, Ergani, Lice, Nusaybin, Palu, Silvan ve Siverek kaza ve köylerinde cami, mescit ve Müslümanlara yönelik saldırılarını sürdürerek, birçok masum insanı katlettiler (Hocaoğlu, s.234-248). 1915 yılında da “Dam Taburu” adlı bir çete oluşturarak cinayetler işlemeye devam ettiler.
Kürt yazar ve siyasetçi Kemal Burkay (1978:71-73), Taşnak örgütünü şöyle değerlendiriyor: “Taşnak sağcı bir örgüttü. Bu örgüte şoven bir milliyetçilik ve ulusal kin duygusu hâkim olmuştu. Nitekim 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’da Kürt ve Türk köylerine saldıran ve kıyımlarda bulunan çeteler, Taşnaklar tarafından örgütlendirilmişti.. Çarlık ordusuyla birlikte Doğu’ya giren Ermeni çeteleri köylere saldırdılar ve eski olayların verdiği öfkeyle katliamlara giriştiler.. Bu son olayların yaratılmasında, hiç kuşkusuz, gerçekleri kaale almayan, şoven bir Ermeni milliyetçiliğinin payı vardır. Nüfusunun ancak % 18’ini oluşturdukları topraklar üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti kurulması çabası gerçekçi değildi. Bu, ancak nüfusun çoğunluğunu oluşturan halkları boyunduruk altına alarak ya da yurtlarından sürerek sağlanabilirdi. Emperyalist devletler Ermeni sorununda da rollerini oynadılar, burada halkları birbirine düşürdüler, bu çatışmaları kendi çıkarlarına kullanmaya çalıştılar.”
Kürt yazar Cegerxwîn (2003:44-46) anılarında, Ermenilerin istekleri konusunda şu hususa dikkat çeker: “Büyük Ermenistan iddiaları vardı ve bu Ermenistan’ın bir ucu Azerbaycan’a, öbür ucu Kilikya’ya (Çukurova’ya) kadar uzanıyordu. Oysa bu topraklarda on milyon Müslüman vardı ve bu nüfusu yok sayıyorlardı.. Bunu yazmamdaki kasıt o dönemdeki Ermenilerin durumunun bilinmesidir. Bağımsızlık istiyorlardı fakat zayıf ve dağınıktılar, siyasi istekleri belirsizdi. O dönemde sormak gerekiyordu: Peki milyonlarca Kürt nereye gidecekti? Ya da on milyon Müslüman üç milyon Ermeni’nin emrinde köle gibi mi yaşayacaktı?”

Kürt yazar M. Nuri Dersimi (1992:47-52) de anılarında; “Ermeniler ve hassaten Taşnaklar, Kürtlere karşı bugüne kadar kalplerinde taşımakta oldukları kin ve düşmanlığı unutamadıklarını, yaptıkları müteaddit neşriyat ve düşmanca tutumla ispat etmişlerdir. Ermeni Taşnaklarından yazar Rafi, Kürtler aleyhinde çok mühim kitaplar neşretmiştir. Hand, Gayzer, Celalettin vb. gibi Ermeni eserlerinden Kürtler aleyhinde zehirler fışkırmaktadır.” diyor ve Sason yöresinde 800 çadırdan oluşan Mazrik aşiretine 25 Temmuz 1897’de saldıran Taşnak çetelerinin bunların tümünü imha ettiklerini ve bu olayın yıldönümünü de Halep’te her yıl törenlerle kutladıklarını ifade etmektedir.

M. Nuri ayrıca; Ermenilerin Muş, Varto, Kiğı, Palu, Erzincan, Pülümür, Tercan, Erzurum, Hınıs ve Pasinler köylerinde yaptıkları zulümleri de anlatarak; Dersimli Seyid Rıza’nın, ordu komutanı Deli Halit Bey ile birlikte, halkı Ermeni mezaliminden kurtarmak için Ermenileri kovalayarak 27 Şubat 1918’de Erzurum’a girerken gördüğü Ermeni vahşetlerini kendisine anlattığını da söyler.
M. Nuri, Seyid Rıza’nın anlattıklarını şöyle nakleder: “Gayet büyük ve tamamen ahşaptan mamul bir binanın içerisinde binlerce erkek, kadın, kız, çoluk-çocuğun mezkur binaya doldurularak müthiş bir surette ateşler ve canhıraş bir tarzda ateş dumanları içerisinde yatmakta olduğunu ve mezkur binanın dış kapısı altında bir çay gibi kan ve yanmakta olan zavallıların sularının akmakta olduğunu gözümle gördüm. Hayatımda bu gibi felaketli bir teessür sahnesine asla tesadüf etmedim. Binlerce felaketzede insanların Kürt olduklarını ve hiç olmazsa insan olduklarını görerek ve bilerek hüngür hüngür ağlamaktan kendimi zapt edemedim.” İşte sözün bittiği yer!

Taşnak örgütü yöneticilerinden Vahan Papazyan, Vartan Vartabetyan, Kavafyan, Antranik, Hamazasp, Varimyan, Doro Pastırmacıyan, İşhan, Karakin, Hamparsum Boyacıyan, Aram Manukyan vs. gibi elebaşların maiyetindeki çetelerin Doğu Anadolu’da Müslümanlara yönelik gerçekleştirdikleri vahşetlerin belgeleri arşivlerde mevcuttur. Ermeni çetelerinin saldırıları sonucu 600.000’den fazla Müslümanın hayatını kaybettiği belgelerle sabittir.

ABD Başkanı Joe Biden’in, Ermenilerin katlettikleri Müslümanlar için de bir sözü yok mu acaba?

Kaynakça:

-Aladağ, C. (Kemal Burkay), Kürdistan’ın Sömürgeleştirilmesi ve Kürt Ulusal Hareketleri, İstanbul 1978. -Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezâlimi (1906-1922), I-II-III-IV, Ankara 1995. -Başbuğ, Hayri & Alev Duran, Osmanlı Döneminde Ermenici Siyasi Faaliyetler ve Hamidiye Aşiret Alayları, Bilimsel Eksen, Sayı: 28 (Yaz-Sonbahar 2019), s. 35-51.
-Cegerxwîn, Hayat Hikâyem (Çev. Gazi Fincan), İstanbul 2003.

-Dersimi, M. Nuri, Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine Dair Hatıratım, Ankara 1992.
-Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976. -Hovhannisyan, Nikolay, Ermeni Soykırımı-Ermenikırım (Çev. A. Tuygan), İstanbul 2005.
-İzgi, Ömer, “Türkler ve Ermeniler: Osmanlı Deneyimi”, Osmanlı’nın Son Döneminde Ermeniler (Ed. T. Ataöv), Ankara 2002.

-Mayevsky. Van-Bitlis Vilayetleri Askerî İstatistiği (Haz. Bayram Bayraktar), İstanbul 2007.
-McCarthy, Justin, Osmanlı Anadolu Topraklarındaki Müslüman ve Azınlık Nüfus (Çev. İ.Gürsoy), Ank. 1995. Osmanlı Belgelerinde Ermeni İsyanları (1878-1916), I-II-III-IV, Ankara 2008.
Perinçek, Mehmet, “Türkçe Basıma Sunuş/Taşnak Raporlarında Ermeni Mezalimi”. O. Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok (Çev. A. Acaloğlu), İstanbul 2006.

Ramazan YILDIZ
24.04.2022
Wetzlar - Almanya