Araplar Türkiye'ye, Türkler Avrupa'ya..

Türkiye’de Arap domine bir nüfus oluştuğuna işaret eden Doç. Dr. Sunata, diğer yandan da ülkedeki eğitimli, seküler kesimden ciddi bir göç çıkışı yaşandığına dikkat çekiyor.

Araplar Türkiye'ye, Türkler Avrupa'ya..

Suriye’nin ardından Afganistan’daki savaş ve kaos ortamıyla birlikte bir kez daha dünyanın gündemi göç olgusu... Bölgedeki göç akışının bildik rotası olan Türkiye’nin, bu ağır insani krizle nasıl başa çıkacağına ilişkin tartışmalar alevlenmiş durumda. Sosyo-ekonomik sorunlarla beraber göç ve göçmen konusu, Türkiye’de halihazırdaki kutuplaşmış atmosferin, siyasi kapışmaların da adeta acı bir maddesi...

Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi’nin (BAUMUS) kurucu direktörü Doç. Dr. Ulaş Sunata, Türkiye’nin göç yönetimi konusunda daha iyi bir yapılanmaya ihtiyacı olduğuna işaret ediyor.

Gelenlerle birlikte bir kültür çatışmasının ortaya çıktığını söyleyen Sunata, “Acil bir Göç ve Uyum Bakanlığı Türkiye’de şarttır. Eğer bu iyi yönetilemezse önümüzdeki süreç ciddi çatışmalara gebe olacaktır. Çünkü yabancı düşmanlığı giderek artıyor” diyor ve ekliyor: “Özellikle Arap domine bir nüfüs var Türkiye’de. Ülkenin en büyük azınlığı olma potansiyeline sahip bir azınlık.”

Cumhuriyet'ten Mine Esen'in sorularını yanıtlayan Sunata, konuyla ilgili şunları söyledi:

-Uyum politikalarından istihdama, eğitime bir dizi konuda Türkiye’nin yol haritası yeterli mi? Mesala Almanya’da Göç ve Uyum Bakanlığı var... Türkiye’de de bu yönde adımlar atılmalı mı sizce?

Göç çok karmaşık, sosyal bir olgu. Öyle geldiler ama geri göndereceğiz deyip, yükselen duvarlarla işin çözülmediğini, çözülmeyeceğinin herkesin farkına varması lazım. Nasıl deprem için önceden önlem almak gerekiyorsa göç içinde çalışmalar yapılmalı, haritalar çıkarılmalıdır. Türkiye’de şu anda böyle bir çalışma yok. Artı geldiler, Türkiye’deki yabancı, göçmen derken şu anda beş milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz. Göçmenlerle ilgili nasıl bir politika uygulayacaksınız, strateji izleyeceksiniz... Bunların tartışıldığı bir zemin olması lazım. Belli anlamlarda oluyor ama maalesef bütünlüklü değil. Bunun daha üst bakanlık düzeyine çekilip çözülebileceğine inananlardanım. Bence acil bir Göç ve Uyum Bakanlığı Türkiye’de şarttır.


BELKİ DE YAŞANAN BİLİNÇLİ BİR DEĞİŞİM
-Türkiye’de Ortadoğu coğrafyası merkezli göçmen profilinin yaygınlaşmasıyla kimi çevrelerde ülkenin kültürel, nüfus/toplumsal yapısındaki dengelerin bozulacağı, güvenliğine yönelik tehdit oluşturduğu görüşleri yaygınlaşıyor. Sizce gerçekten bir tehdit var mı?

Göç, kültürel koruma refleksini de ortaya çıkarır. Mesela aynı tartışma Almanya’da oldu. Özellikle Türkiye’den işçi göçünden sonra, onlar geldi bizim kültür elden gidiyor, bizim çocuklarımızın geleceği burada nasıl olacak, birlikte nasıl yaşanacak diye orada da tartışıldı. İngiltere’ye bakın, bazı mahallelere girdiğinizde oranın İngiltere olduğuna inanamıyorsunuz. Ancak Türkiye’deki durum da bir yandan kritik. Artık Türkiye’ye gelen göçmen, hatta turist bile aslında belli bir profilden geliyor. Eskiden baktığınızda çok daha çeşitlilik hâkimken şu an ise profil tek tip, domine bir halde.

Bu da şu an toplumda domine olan kültüre bir tehdit oluşturmaya başlıyor. Buradaki daha önce domine olabilecek kesim ise buradan kaçıyor, Gerçekten başka bir profil ortaya çıkıyor. Bunu görmemek imkânsız. 

Bunu gerçekten İstanbul’da sokağa çıktığınızda her gün yaşamaya başlıyorsunuz. Yani dönen başka bir şey var. Ben diyorum ki göç yönetiminde ciddi bir boşluk var gibi gözüküyor ama belki de daha yukarıdan farklı bir yerde, aslında göçün nasıl yönetileceği söylenmeden altında daha büyük bir nüfus politikası olan bir göç yönetimi işliyor olabilir. O anlamda baktığımda bunun da tehlikeli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bunu bu durumda böyle çokkültürlülük, herkes gelsin ne kadar güzel şeklinde diye tek elde değerlendirmemek gerek. Çünkü burada farklı bir handikap var. Dünyada en çok yerinden edilip hareket eden nüfus genelde Ortadoğu, İslam ülkelerinden. Savaş da etnik çatışma da buralardan. Buralardan çıkan nüfus da gittikleri yerler için kimilerince tehdit oluşturuyor, daha çok doğuruyorlar, kültürleriyle etkin hale geliyorlar. 

AKIN AKIN KAÇIYORLAR...

-Gelen gibi Türkiye’den ayrılanlar da var. Gençler umutsuz, yarını öngörememe kaygısı artıyor. Çok sayıda eğitimli insan belki de buradakinden daha ağır koşullarla karşı karşıya kalacağı Batı ülkelerine gitmeyi hedefliyor... Onlar giderken ise ekonomiden eğitime, cinsiyet eşitliğine uzanan pek çok konuda daha zorlu, farklı bakışların hâkim olduğu coğrafyalardan gelenler var. Bu geliş ve gidiş dengesini nasıl yorumluyorsunuz...

Evet, yeni bir göç akını var. İnsanlar neden gitmek istiyor?.. Durum artık farklı. Özellikle okumuş kesime yönelik ciddi bir göç çıkışı var Türkiye’den. Daha eğitimli, daha seküler bir grubun, bunun içinde kadınların da daha fazla olduğunu görüyoruz, gitmek istiyorlar. Bu önemli. Bu grubun gitmesi, Türkiye için büyük bir kayıptır. Daha önceki gidişlerde bu refleks yoktu. Bu kadar keskin değildi. Bu açıdan bu gidişi önemsemek gerekiyor. O zaman bu bir kaçış değildi. Ama şimdi yaşanan, Türkiye’den bir kaçıştır. 2010 itibarıyla olduğunu söyleyebilirim. Bu bize tehlike çanı çalıyor. Mesela kriz var mı dediğinizde bence Afgan krizinden önce bu kriz var. Buna nasıl çözüm üretmemiz gerekiyor?.. Daha önce buna çözüm üretmeye çalışan bir göç yönetimi vardı. Giden beyinleri yeniden çekme üzerine. Ama şu an bu da yok. Bence şu anda bir girdap içindeyiz göç bağlamında. Hem siyasetçilerin hem akademisyenlerin hem medyanın çok daha dikkatle bu konuya eğilmeleri ve çalışmaları gereken bir dönemde olduklarını düşünüyorum.