Çapulcuyduk, şimdi de ''Sürtük'' olduk !

Gezi bir karşı çıkıştı... Dayatmalara, ötekileştirmeye, baskılara...

Ülke geneline yayılan protestolara 3 milyonu aşkın insan katıldı. Çapulcu diye tanımlanmıştık o zamanlar. Şimdi “sürtük” olduk. Ağız torba değil ki büzesin... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halka hakaret etme hakkı var.

Doktorlar, sanatçılar, madenciler, gazeteciler, esnaf, herkes bir şekilde kendisinin hakaretlerinden nasibini alıyor.


Ama halkın kendisini eleştirme ya da muhalif düşüncelerini söyleme hakkı yok. Bakıyoruz Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret suçlaması ile son altı yılda 160 bin kişiye soruşturma açılmış ve bu soruşturmaların 35 bini davaya dönmüş.

Gezi ile başlayan süreç ise bize birlik ruhunu, ortak mücadeleyi, kamusal alanlarımıza yapılan müdahalelere karşı çıkmanın önemini hatırlatmıştı. “İstersek daha iyi bir Türkiye yaratabiliriz” umudunu ateşlemişti. Tamamen barışçıldı. Tamamen dayanışmacıydı.  

Aradan geçen dokuz yıl Erdoğan’ın sözel şiddet dozunu da artırdı. Kendi vatandaşını bilerek ve isteyerek tahrik ediyor. Karışıklıktan besleneceğini sanıyor. Seçim öncesi hele hele tüm anketler oylarının eridiğini gösterirken, peş peşe zamlar yaşamı felç ederken, bu doz aşımını “olağanüstü halin” yollarını döşemek diye de adlandırabiliriz.

ÇİVİSİ ÇIKTI ÜLKENİN

Bugün ülke dokuz yıl önce olduğundan çok daha felaket halde. “Çivisi çıkmış” da diyebiliriz. TÜİK’e göre yüzde 70, ENAG’a göre yüzde 156 enflasyon... Yüzde 157 artarak rekor kıran bir dış ticaret açığı... Benzine, doğalgaza neredeyse gün aşırı yapılan zamlar... En iyi beyinler büyük kitleler halinde ülkeyi terk ediyorlar. Bilgi gücünün önemini kavramayan iktidar onlara “giden gider” mantığı ile bakarken, diğer ülkeler nitelikli işgücüne kapıları ardına kadar açıyorlar. Taş toprak satarak, madenler birilerine peşkeş çekilerek ülke yönetilemiyor. Görüyor, yaşıyoruz. Bunun bedelini milletçe ödüyoruz.

Bugüne kadar ne çiftçisine sahip çıktı ne ekilebilir toprağına... Ne yerli tohumuna ne yerli hayvanına... Ne akarsuyuna ne denizine... Ne denizinin canlılarına, balıklarına, mercanlarına... Hepsi can çekişiyor.

Neredeyse bir yıl önceki yazılarımdan birinde “Sanki bir laboratuvarın içindeyiz ve hepimiz birer denek. Dayanıklılık testine tabi tutuluyoruz sürekli olarak. Eriyen gelirler ve alıp başını giden fiyatlar karşısında ne yapıyoruz, nasıl yaşıyoruz, ne kadar sesimiz çıkıyor, ne tepki veriyoruz? Nasıl alışıyoruz? Hukuksuzluklar, adaletsizlik içinde yaşamayı hatta çoğu zaman görmezden gelmeyi nasıl başarabiliyoruz?” diye yazmışım.

Her şey daha da dibe vurdu.

Gezi bir karşı çıkıştı. İktidarın korkulu rüyası. Bu yüzden büyük bedeller ödetildi. Hâlâ da Osman Kavala’nın, Mücella Yapıcı’nın, Çiğdem Mater’in, Can Atalay’ın kimliklerinin üzerinden bedeller ödetiliyor. Ama Gezi ruhunu öldüremediler. Eğer dipten, yeniden yukarı doğru bir çıkış olacaksa bu yine o Gezi ruhu ile olacak.

Dokuz yıl sonrasının çapulcuları ve sürtükleri bunu başaracak. Unutmayalım...

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozlem-yuzak/capulcuyduk-surtuk-olduk-1942937